Kahverengi saçlarının altından kıvılcımlar saçan o ateşli üvey anne, yalan söylemenin bedelini ağır ödetmek için oyununu sertleştiriyordu. “Doğruluk mu cesaret mi?” diye sırıttığında, içimde beliren heyecanla birlikte diken üstünde bekliyordum. Gözleriyle beni süzüyordu; dudaklarından süzülen her kelime, sanki bedenimi ele geçiren bir büyü gibiydi. Oyunun sınırları kalktıkça, o kırmızı saçlar arasında parıldayan vahşi arzular ortaya çıkmaya başlamıştı.
İlk cesaret isteğiyle başlayan oyun, giderek kontrolden çıkıyordu. O, sinir bozucu bir kararlılıkla benim üzerimdeki hakimiyetini artırıyor, beni utanca boğan itiraflara zorlayarak adeta ruhumu çıplak bırakıyordu. “Sakso yapar mısın?” diye hızla sarkıttığında dudağından dökülen bu talep, amcığımda dinginliği kaldırıyor; harekete geçmemi sağlayan bir emirdi sadece. Başımı hafifçe salladım ve dizlerinin üzerine çökerek o kocaman yarakının tüm sıcaklığını yutmaya başladım.
Azgın nefes alış verişleri eşliğinde o ince diliyle amcığımı yalayıp sıkarak bana hükmederken aramızdaki elektrik artıyordu. Kırmızı saçlı adeta canavar kesilmişti; göğüslerini önümde oynatıp beni daha da azdırıyordu. Sonra aniden beni arkaya çekip masanın kenarına yasladı; kalçalarımı sıkıştırırken sert kökleme ile içime girmeye başladı. İnce beliyle ritmimi yakaladığı anda bedenimden fırlayan fısıltılar yükseldi: “Daha derin! Daha hızlı!” diye inliyor, o amını delip geçerken ben de kendimi kaybediyordum.
Her dalgada biraz daha içeri doluyor; önünü alamadığım haz patlamalarıyla gözlerim kararıyordu. Saçlarının kokusu yüzüme vururken orgazm kıyısında çırpınıyor, sonunda onu doyuran son köklemeyi hissediyordum can damarlarımda patlamalar yaşanırken. İçinde boşalmanın verdiği ağırlıkla yere yığıldığımız o ânda suskunluk en yüksek zaferimdi bizim için…
